Gıda güvenliği
Geçtiğimiz bir sene içinde "gıda güvenliği" kavramını sıklıkla duyar olduk. Pandemi bize gıda temini konusunun ne kadar önemli ve kırılgan olduğunu gösterdi. Şimdi açıkça görüyoruz ki, gıda konusu ülkelerin ulusal güvenliğinin çok önemli bir parçası.
Sürekli enflasyonla mücadele eden bahtsız ülkemde de, insanların en çok belini kıran durum mutfak enflasyonu. Güzel ülkemin güzide yöneticileri enflasyonla mücadele etmek için sorunun temeline inmeyip, kabzımallar ve marketler ile polisiye yöntemler kullanarak uğraşıyorlar.
Gıda deyince akla gelen, ayrılmaz bir bütün olan tarım ve hayvancılıktır. Peki çiftçi tarlayı terkedip, hayvancı hayvanlarını mezbahalara satıp kente göç edince ne oluyor? Gıda arzı azalıyor, gıda ithalatı ve fiyatlar artıyor.
Evrensel olarak, her sorunun çözümü temelinde yatar. İşte bu temel: Tarla.
Öncelikle çiftçiyi mutlu etmek, yoksulluktan kurtarmak gerek. Dededen kalma yöntemlerle yapılan tarım verimsiz. Hem teknik hem de işletme yönünden sürdürülebilir olmayan bir tarım anlayışımız var. Bunun çözümü için yeni yöntemler keşfetmeye gerek yok, zaten dünyaya baktığımızda modern tarımın nasıl yapıldığını görüyoruz.
Öne çıkan iki unsur var: Bilimsel tarım ve kooperatifler.
Bilimsel tarım, üniversiteler ve kamunun liderliğinde kurulan organizasyonların çiftçiyi eğitmesi, bilim ve teknolojik imkanlar kullanılarak verimliliğin artırılması esasına dayanır.
Kooperatifler ise işletme ve pazarlama açısından büyük avantajlar sunar. Tarımsal ürünlerin fiyatlarının sağlıklı olarak belirlenmesini sağlar ve işletme maliyetlerini büyük oranda düşürür. Bizden bir örnek vermek gerekirse, 10 ailenin tarım yaptığı bir köyü düşünün. Bu 10 ailenin birer adet traktörü vardır. Fakat kooperatifleşirlerse bütün tarım arazileri için ihtiyaçları olan 2 traktör işlerini görür ve maliyet düşer. Kamunun yönlendirmeleriyle geniş çapta uygulanacak bir kooperatifleşme reformu tarımın çehresini değiştirir.
Şu anda yaklaşık 7,8 milyar olan dünya nüfusunun 2050 yılında 9 milyar olacağı tahmin ediliyor. Bu da gıda ihtiyacının ciddi oranda artması demek.
Kuraklık ve kıtlıkla mücadele eden dünyada farklı tarım uygulamalarının ortaya çıkması oldukça önemli.
Bu konuda dünyaya örnek olabilecek ülke Hollanda. 17 milyon nüfusu ve Konya'dan birazcık büyük olan 41.543 kilometrekare yüz ölçümüyle, tarımda mucizeler yaratıyor. Tarımsal ihracatı 2020 yılında 116 milyar USD (bizimki 19 milyar USD) oldu. Bu başarının temelinde tarımda bilimi ve ileri teknolojiyi kullanmaları yatıyor.
Tarımda ileri teknoloji dediğimizde de akla birçok uygulama geliyor: Yazılımlar, İHA'lar, laboratuvarlar, yapay zekâ, verimli tohumlar, topraksız tarım.
Dünyadaki içilebilir temiz suyun %70'i geleneksel tarımda kullanılıyor. Kuraklık göz önünde bulundurulduğunda bu korkunç bir oran. Son yıllarda oldukça ses getiren topraksız dikey tarım uygulamaları bu soruna çare olma yolunda ilerliyor. Depolar veya fabrika binaları gibi kapalı alanlarda yapılan topraksız tarımda su tasarrufu %95'e kadar çıkıyor ve pestisid kullanımına gerek kalmıyor. Ayrıca, yapay ışıklandırma sayesinde yıl içerisinde geleneksel tarıma kıyasla daha çok sayıda hasat yapılabiliyor.
Biz ülke olarak, bu saydığım maddelerin hepsini en güzel şekilde uygulama kabiliyetine sahibiz. Bu durum çok umut verici olmakla birlikte neden yapılmadığı konusu da bir o kadar düşündürücü.
İnanıyorum ki ileride tekrar bize ilkokulda anlatılan "tarımda kendi kendine yeten" bir ülke olacağız ve bunu da aşıp arz fazlasını dünyaya satacağız.
Bunu için sadece "kafaları" değiştirmek yeterli.
Murat İstektepe
Nisan 2021