Kuklaların Efendisi

Devlet ihaleleri alan büyük bir şirket, çok ince planlamalar yaparak yıllar sürecek bir projeyi hayata geçirir. Bir grup askerin beynine çipler yerleştirerek davranışlarını kontrol edecek ve en sonunda bu kişilerden birinin ABD başkanı olmasını sağlayacaklardır. Fakat bu askerlerin gördüğü rüyalar beyin yıkama işleminin tam olarak başarılı olmasını engeller ve planlar suya düşer.

2004 yapımı Mançuryalı Aday filminde işlenen bu konu oldukça ses getirdi. Filmde beynine çip yerleştirilen kişiye, adeta bir kukla gibi, cinayet işlemek de dahil olmak üzere, bilinci dışında istenilen eylemin yaptırılabildiği gösteriliyordu. Peki bu bilimsel olarak mümkün müydü?


Genel olarak "zihin kontrolü" olarak adlandırabileceğimiz bu konu oldukça kapsamlı. Komplo teorisyenlerinin de çok sevdiği bir konu olduğundan, hakkında birçok internet yazısı ve kitap bulunabilmekte. Konu çoğunlukla, istihbarat örgütlerinin, cemaatlerin, tarikatların, ideolojik grupların ve ticari şirketlerin faaliyetleri ekseninde işleniyor. Telkin, hipnoz, bilinçaltı mesaj, psikolojik saldırı, kimyasallar, elektrik gibi çeşitli yöntemlerin kullanıldığı öne sürülen zihin kontrolü uygulamaları hakkında, kimi makul kimi uçuk birçok bilgi kaynağı mevcut. Siyasi, ideolojik ve ekonomik amaçlarla, kişiler veya toplumlar üzerinde yapılan bu tür manipülasyonları konumuz dışında bırakıp, dikkatimizi sinirbilime çevirelim ve davranış kontrolü amacıyla beyin üzerinde ne gibi çalışmalar yapıldığına bakalım.

Tıp tarihinde yapılan birçok uygulama bugün bizlere ilkel ve vahşi gelebilir. Sinirbilim alanında da durum bu şekilde. 1960'larda İspanyol sinirbilimci Jose Delgado, bir boğanın beynine elektrotlar yerleştirmiş ve bunu radyo kumandalı bir cihaza bağlayarak saldıran boğanın bir anda durmasını sağlamış (Youtube'da bulabilirsiniz). 1970'lerde nöropsikolog Robert Heath eşcinsel bir adamın beyninin haz merkezine yerleştirdiği elektrotlar sayesinde onu "tedavi" etmeye çalışmış.

Sinirbilimde, insanlığın yararı için nihai amaç olarak Parkinson, MS, migren, epilepsi gibi nörolojik hastalıkların ve şizofreni gibi bazı psikiyatrik hastalıkların anlaşılması ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için çalışılır. Örneğin Parkinson tedavisinde kullanılan DBS (Derin Beyin Stimülasyonu) tedavisi oldukça etkilidir. Cerrahi olarak beyne yerleştirilen elektrotlar ve bunlara bağlı bir güç ünitesinin gönderdiği elektrik sinyalleri sayesinde kasılma ve titremelerin azaltılması sağlanır.

Parkinson tedavisinde kullanılan DBS

Optogenetik ise, son yıllarda çok dikkat çeken ve hakkında yapılan çalışmaların hızla arttığı bir yöntem. Kısaca, ışık kullanılarak beyindeki sinir hücrelerinin kontrol edilmesi olarak açıklanabilir. Işığa duyarlı proteinlere sahip olan bakteri veya alglerden alınan genetik materyal bir virüs içine yerleştirilir ve beyindeki ilgili nöronlara gönderilir. Bu genetik materyal hedef nöronun zarında ışığa duyarlı kanallar oluşturur. Beyne gönderilen ışık sayesinde, ilgili nöron aktive olur veya aktivasyonu durdurulur. Adeta bir aç-kapa düğmesi yerleştirilmiş olur. Bu yöntem bir çeşit gen terapisi olduğundan insanlarda henüz uygulanmamış fakat fare ve sinekler üzerinde başarılı deneyler yapılmış (Youtube'da mevcut). Optogenetiğin umut vaat eden yönü, müdahalenin sadece istenen nöronlara yapılabilmesi yani hedefe özel olması. Bu sebeple bazı nörolojik hastalıkların tedavisinde çığır açan bir yöntem olmaya aday.

Kafasına fiberoptik kablo bağlanmış, optogenetik terapi gören bir kobay

Buraya kadar bahsettiklerim sinirsel hastalıkların tedavisi için, sinirsel aktivitenin bir şekilde düzenlenmesine yönelik geliştirilen yöntemler. Bunların hiçbiri, insana veya kobaya belli bir davranışı yaptırmak amacıyla uygulanmıyor. Peki, bu amaçla yapılan Frankensteinvari bir deney hiç mi yok? Bildiğimiz veya bilmediğimiz deneyler elbette yapılmıştır ama daha heyecanlısını görmek için bakmamız gereken bir yer var: Gerçek hayat. Evet, zihin kontrolünün gerçek hayatta nasıl olabildiğini görmek için gözlerimizi doğaya çeviriyoruz. 

Adını Yunan delilik ve öfke tanrısından alan bir virüs: Lyssavirüs. Enfekte ettiği köpeğin sinir hücrelerine saldırır. Köpek daha önceden ne kadar uysal olursa olsun artık vahşi bir canavara dönüşmüştür. Köpeğin yutkunma refleksini ortadan kaldırır ve köpeğin saldırıp ısırması sonucu, salya yoluyla mümkün olduğunca fazla konağa yayılmaya çalışır. Köpeğin beynindeki öfke merkezini ve yutkunma kaslarını etkileyerek, yeni kurbanlarına bulaşmak için organize ve taktiksel saldırılar düzenler.

Rabies lyssavirus - Kuduz virüsü

Genellikle ormanlarda yaşayan bir tür parazit mantar olan Cordyceps'in sporları karıncaya bulaştıktan sonra sinir sistemine saldırır. Karınca adeta bir zombiye dönüşür ve bir ağaç veya bitki üzerinde yukarı doğru tırmanmaya başlar. Mümkün olan en yüksek noktaya çıkınca çenelerini bir yaprağa veya dala geçirerek kilitler ve ölür. Cordyceps karıncanın içinde büyümeye başlar ve birkaç hafta içinde bulunduğu yüksek noktadan, sporlarını ormana püskürtür. Mantar, konağının zihnine girerek, onu sporlarını yayabilmesi için elverişli yüksek bir noktaya götürmüştür ve yaşam döngüsünü tekrar başlatmıştır.

Ölen karıncanın boynundan çıkan Cordyceps uzantısı

Dicrocoelium dendriticum isimli parazit otçul memelilerin karaciğerinde olgunlaşır ve çoğalır. Dışkı yoluyla atılan larvalar dışkıyla beslenen salyangozlar tarafından alınır ve daha sonra salyangozların salgılarıyla beslenen karıncalara geçer. Bu zamana kadar pasif olarak gerçekleşen süreç, parazitin karıncanın sinir sistemine saldırmasıyla değişir. Karınca, otların tepesine tırmanır ve hareketsiz kalarak bir otçul memeli tarafından yenmeyi bekler. Böylece döngü devam eder.

Dicrocoelium dendriticum yaşam döngüsü

Bir tür parazitik kıl kurdu olan Paragordius tricuspidatus çekirgenin vücuduna girdikten sonra onun bir su birikintisine gidip boğulmasını sağlar. Bu intihar sonucunda, kıl kurdu sulu ortamda yayılma şansını artırmış olur.

Boğulan çekirgeden çıkan kıl kurdu

Glyptapanteles türüne ait bir eşek arısı, bir tırtıla (Thyrinteina leucocerae) saldırır ve yumurtasını vücudunun içine bırakır. Tırtıl hayatına devam eder. İki hafta boyunca konak tarafından beslenen larvalar tırtılın vücudundan dışarı çıkar. İçeride kalan bir veya iki larvanın salgıladığı kimyasallar tırtılın dışarıdaki larvalar gelişene kadar onların üzerinde ileri geri sert salınım hareketleri yapmasını ve diğer böceklerden korunmasını sağlar. Aynı şekilde bir tür uğur böceği (Coleomegilla maculata) de kendi vücudunda beslenip büyüyen eşek arısı (Dinocampus coccinellae) larvalarını korur.

Tırtıl tarafından korunan eşek arısı larvaları

Bu konuda memelilerde yapılan en fazla çalışma Toksoplazmoz hastalığına sebep olan Toxoplasma gondii adlı parazit üzerinedir. Bu parazit tarafından enfekte olan farelerin, kedi idrarından kaçınmak yerine ona ilgi duydukları bulunmuş. Parazit, farenin kedi tarafından yenmesi için onu adeta tabağına koymuş oluyor. Böylece kedinin vücuduna geçebiliyor. Bazı bilim insanları toksoplazmoz hastalığının, insanlarda da davranış değişikliklerine sebep olduğunu, bu hastalığa yakalananların daha umursamaz olduklarını öne sürmüşler.

Toxoplasma gondii

Yukarıda sözü geçen canlılar, diğerlerinin zihinlerini kontrol etmek için bir takım kimyasallar salgılıyor. Bu maddeler evrimin de altın kuralı olan "hayatta kalmak ve çoğalmak" amacına uygun şekilde işlev görüyor. Bahsettiğim ve belki henüz keşfedilmemiş birçok canlının kullandığı bu mekanizmalar, milyonlarca yıl süren evrim süreci sonucu gelişmiş durumda. Bilim de, doğayı tam olarak taklit edemese bile, daha birçok alanda olduğu gibi sinirbilimde de doğadan fikir alıyor ve çalışma alanlarını bu şekilde belirliyor. 

Zihin kontrolü yöntemleri, insanların şeytani emellere alet edilmesine sebep olma olasılığı bakımından bazen korkuyla karşılanabilir. Fakat konuya temelden yaklaşırsak, şu anda üzerinde çalışılan yöntemler doğrudan zihni kontrol etmeye değil, sinirsel aktivitenin bilişsel işlevler üzerindeki etkilerini anlamaya ve düzenlemeye yöneliktir. Geliştirilen bu yöntemler, ileride nörolojik hastalıkların tedavisinde kullanılabilir. 

Bilim, doğası gereği yavaş da olsa insanlığın yararına çalışmaya ve insanlığa umut vermeye devam ediyor. 


Murat İstektepe

Ağustos 2020