Ay'a Dönüş
Bütün dünya televizyon ve
radyoların başında, merakla ve heyecanla neler olup bittiğini öğrenmeye
çalışıyordu. İnsanlığın en büyük bilimsel başarılarından ve meydan
okumalarından biri gerçekleşmek üzereydi. İlk motorlu uçağın uçuşundan sadece
66 yıl sonra, 20 Temmuz 1969’da Neil Armstrong, Apollo-11’in Ay modülü Eagle’ın
merdivenlerinden yavaşça indi ve insanlık tarihinin en meşhur cümlelerinden
biri haline gelecek sözlerini kaydetti: “Bir kişi için küçük bir adım, tüm
insanlık için devasa bir sıçrayış.”
Edwin E. Aldrin (Apollo-11). Fotoğrafı çeken ve siperde yansıması görünen ise Neil Armstrong. NASA |
Bu hayallerin ötesindeki başarı,
iki küresel güç arasındaki uzay yarışının sonu anlamına geliyordu. Uzaydaki
birçok ilke imza atmış Sovyetler yarışta havlu attı. Takip eden diğer Apollo
görevlerinde toplam 12 insan Ay’da yürüdü. 1972’de son insanlı Ay görevi olan
Apollo-17’den sonra, başka kimse bir daha
Ay’a ayak basmadı. Apollo Projesi 1975’te sona erdi.
Bu tarihten sonra uzay keşifleri ülkelerin
prestij kaynağı olmaktan çok bilimsel araştırma odaklı olarak gerçekleştirildi.
Uzay araştırmaları artık bir yarış değil, işbirliği alanıydı. Uzayda yaşam ve yer çekimsiz ortamın
etkileri üzerine sayısız deney yapılan, yörüngedeki devasa laboratuvar Uluslararası Uzay İstasyonu(ISS)’nda birçok ülkeden astronot görev yapıyor. Bu gibi uzay araştırmalarından elde edilen bilimsel veriler sadece devletler arasında değil bütün insanlıkla paylaşılmakta. Bu gelişmeler belki Ay’a insan indirme kadar kamuoyunda
heyecan uyandırmıyordu ama yapılan keşifler uzay bilimlerini çok ilerilere
taşıdı. İnsanoğlu uzaya dair pek çok şey öğrendi: Güneş sistemine uzay
sondaları gönderip gezegenler ve uyduları hakkında çok kapsamlı bilgiler
edindik; teleskoplarla başka yıldızları görüntüledik; yörüngeye gönderdiğimiz
uydular sayesinde iletişim ve gözlem kabiliyetlerimiz çok gelişti; ISS’de,
uzayda uzun süre yaşamayı tecrübe ettik.
Uluslararası Uzay İstasyonu |
Ay’a artık insan göndermesek de, Ay
keşifleri devam ediyor. ABD haricinde, Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Rusya,
Japonya, Çin, Hindistan, İsrail gibi ajans ve ülkeler Ay’ın yörüngesine ve
yüzeyine keşif ve gözlem için araçlar gönderdi. Artık Ay hakkında çok detaylı
bilgilere sahibiz ve ikinci uzay çağında bu bilgiler çok önem taşıyor.
İkinci Uzay Çağı
2010’lu yılların sonlarında özel
şirketlerin, yoğun olarak uydu iletişim teknolojisi ve uzay turizmi alanındaki projelerini
açıklamalarıyla ikinci uzay çağının başladığını söyleyebiliriz. Dahi çocuk Elon
Musk’ın şirketi SpaceX, roketleriyle yörüngeye ticari uydu ve ISS’ye kargo
taşımacılığı yapıyor. Starlink projesi kapsamında ise yörüngeye göndermeyi
planladığı 42.000 uydu aracılığıyla geniş bant internet hizmeti sunmayı
planlıyor. Ayrıca uzay turizmi kapsamında, ticari uçuşlarını Ay yörüngesinde
yapma niyeti var. Musk’ın rüyalarını süsleyen asıl hedefi ise Mars’a insan
göndermek ve hatta orada bir koloni kurmak. Amazon’un da kurucusu olan Jeff
Bezos’un şirketi Blue Origin turistik uzay uçuşlarının yanı sıra iletişim ve
internet uyduları alanlarında faaliyet gösteriyor. İngiliz girişimci Charles
Branson’ın Virgin Galactic şirketi ise turistik uzay uçuşları alanına
yoğunlaşmış durumda. Amerikan Boeing ve Lockheed Martin şirketleri iletişim
uyduları, ticari uzay uçuşları ve ISS’ye lojistik destek uçuşları konularında
çalışıyor. Bu şirketler gibi daha birçok büyüklü küçüklü özel şirket de uzay
alanında faaliyet gösteriyor.
Dragon uzay aracı ISS'ye kenetlenirken - SpaceX |
2017'de ABD başkanı Trump,
insanlığın Ay'a dönüşü için ABD tarafından yönetilen, özel sektör
ortaklarıyla entegre bir program ve ardından Mars ve ötesine görevler öngören bir
direktifi
imzaladı. Bu yeni politika, NASA’dan Güneş Sistemi boyunca insanlığın
genişlemesini sağlamak ve Dünya'ya yeni bilgi ve fırsatları geri getirmek için
ticari ve uluslararası ortaklarla yenilikçi ve sürdürülebilir bir keşif
programına öncülük etmesini istiyor. Amaç; hükûmeti, özel sektörü ve insanları
Ay'a geri döndürme ve Mars'ta nihai olarak insan keşfinin temellerini atma
yolundaki uluslararası çabaları daha etkin bir şekilde organize etmek. Bu gelişmelerin
sonunda 2019 yılında, daha önceki Ay programı olan Yunan mitolojisindeki
Apollo’nun kız kardeşi Artemis’in adı verilen yeni Ay programı açıklandı.
Programın adında 2024’te Ay’da yürümesi planlanan ilk kadına da atıfta
bulunuluyor. NASA’nın misyon açıklaması aynen şu şekilde: “Artemis programıyla,
NASA yenilikçi teknolojiler kullanarak Ay yüzeyini daha önce hiç olmadığı gibi
incelemek için, 2024 yılına kadar Ay’a ilk kadını ve bir sonraki erkeği
indirecek. Ticari ve uluslararası ortaklarımızla işbirliği içinde, 2028’e kadar
sürdürülebilir keşifler yapacağız. Sonra, Ay’ın üzerinde ve etrafında
öğrendiklerimizi kullanarak bir sonraki devasa sıçramayı yapacağız:
Astronotları Mars’a göndermek.”
NASA |
NASA yeni görev için daha önce hiç
kullanılmamış araç ve teknolojiler geliştiriyor. Fırlatma için bugüne kadar
yapılacak olan en büyük roket olan SLS(Space Launch System) inşa aşamasında.
İnsanlı uzay kapsülü Orion ve Ay yörüngesine yerleştirilecek olan uzay üssü
Gateway de bilim insanları tarafından geliştiriliyor. Ay’a iniş içinse daha
önce denenmemiş bir yol haritası var. İniş modüllerinin geliştirilmesi için üç
şirket (SpaceX, Dynetics, Blue Origin) ile anlaşıldı ve bu şirketler NASA
tarafından fonlanıyor. Ay macerasına özel sektör de katılmış oldu. Bu projede
gerek NASA gerek diğer şirketlerin önemle üzerinde durduğu bir konu da
sürdürülebilirlik. Yeniden kullanılabilen fırlatma roketleri, uzay kapsülleri
ve Ay modülleri geliştirerek, daha önceki uzay programlarında katlanılmak
zorunda kalınan astronomik maliyetleri düşürmeye çalışıyorlar. Bu konuda da oldukça
yenilikçi teknolojileri hayata geçirmeyi başardılar.
Çin Ulusal Uzay Yönetimi (CNSA)’nin
2007’de başlatılan Chang’e Ay keşif programı kapsamında, içinde Ay yüzeyinde
görev yapan bir keşif robotunun da dahil olduğu bazı görevler gerçekleştirildi.
Ay modülü Chang’e-4 ve keşif robotu Yutu-2, 2020 Ocak ayında, Ay’ın uzak
yüzünde araştırmalara başladı. CNSA 2027’ye kadar Ay’ın güney kutbunda robotik araştırma
istasyonu kurmayı planlıyor. Bu istasyonda Ay’ın yüzey araştırmaları yanında,
insanlı bir Ay üssünün kurulması için testler de yapılacak. Ayrıca, 2003’te ABD
ve Rusya’dan sonra uzaya insan gönderen 3. ülke olan Çin, 2022 yılına kadar
Dünya yörüngesinde bir uzay istasyonu inşa etmeyi planlıyor.
Chang'e-4 CNSA |
Rusya uzay ajansı Roscosmos, 1976’da rafa
kaldırdığı Luna programını 2021’de tekrar gün ışığına çıkarmaya hazırlanıyor.
İlk hedefler 2025’e kadar Ay yüzeyi haritalaması ve Ay tozu üzerinde çalışmalar
yapmak. Daha sonra ise, Ay’ın yüzeyine keşif robotu indirmek ve Ay’dan alınan
örnekleri Dünya’ya getirmek. 2030’daki hedef ise kozmonotları Ay’a göndermek.
Rusya ve Çin yakın zaman önce Ay programlarında, bilgi paylaşımı ve keşif
operasyonlarında işbirliği yapacaklarını duyurdu. Aynı zamanda Rusya, Ay’ın
güney kutbuna inmesi planlanan Luna-27 görevinde Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ile
ortaklık yapıyor.
Hindistan, 2008’deki Chandarayaan-1
görevinde Ay yörüngesinde araştırma yaptı ve Ay’a bir çarpışma sondası
gönderdi. 2019 Eylül’de, Ay yüzeyine yumuşak iniş yapan 4. ülke olmak hedefiyle
yürütülen Chandarayaan-2 programında, inişe kısa bir süre kala iniş modülüyle
bağlantı kesildi ve görev başarısız oldu.
“Ay’a geri dönüyoruz: Bu sefer kalmak için.” Blue Origin şirketinin Ay görevi sloganı. |
NASA’nın planı Artemis uçuşlarına 2021’de
başlamak ve 2024’te de insanlı uzay kapsülünü Ay yüzeyine indirmek. Bundan
sonrası için de planları var. Nisan 2020’de açıklanan “Sürekli Ay Keşif ve
Geliştirme” raporunda, Ay’a kurulacak “Artemis Ana Kampı”ndan söz ediliyor. Bu
kampın muhtemelen Ay’ın güney kutbunda konumlanacağı ve sürekli olarak dört
astronotu barındıracağı ifade ediliyor. ESA’nın da “Ay Köyü” isimli benzer bir
projesi var. Bu projelerin ana hedefi Ay’da ve öncelikle Mars olmak üzere başka
gezegenlerde sürdürülebilir yaşam şartlarını sağlamak ve geliştirmek amacıyla
çalışmalar yapmak. Ay yörüngesine yerleştirilmesi planlanan aktarma istasyonu
Gateway’in de ileride geliştirilerek, 2024’te emekliye ayrılacak olan ISS’nin
yerini alabileceği düşünülüyor.
ESA Lunar Village |
Ay’da kalıcı bir yerleşim kurulması için
başa çıkılması gereken birçok zorluk mevcut. Devletler sürekli ilerleyen bilim
ve teknolojiyi sayesinde, adım adım ilerleyerek, her uzay görevinden
öğrendiklerini bir sonraki aşamayı gerçekleştirmek için kullanıyor. Her aşamada
yeni engeller ve yeni çözümler ortaya çıkıyor. Güneş ışınlarından kaynaklanan yüksek radyasyon, meteorit
yağmurları, düşük yer çekimi ve aşırı sıcaklık farkları bu zorluklardan
başlıcaları.
Neden, neden, neden?
Güneş sisteminin dışına keşif araçları
göndersek de, Mars’ın üzerinde robot yürütsek de, devasa teleskoplarla başka
galaksileri incelesek de, hiçbiri insanoğlunun uzay keşfi macerasında Apollo-11’in Ay’a ilk insanı indirmesi kadar heyecan verici olmamıştır. Çünkü insanın
gitmesi, kendi gözleriyle görmesi ve dokunmasıdır bunu bu kadar öne çıkaran. Bu
arzu insan ruhunun bir parçasıdır ve toplum tarafından coşkuyla karşılanır. Keşiflerin
romantik çağı olan 20. yüzyılda, insanoğlunun Ay’a çıkması gibi, Güney kutbu,
Everest ve Mariana Çukuru gibi el değmemiş yerlere bizzat gitmesi de bu arzunun
sonucudur. Devletler ve şirketler tarafından sıklıkla ifade edilen Mars’a insan
gönderme planı da, aynı bağlamda bütün dünya tarafından heyecanla karşılanıyor
ve uzay projelerine olan kamuoyu ilgisini canlı tutuyor.
İkinci uzay çağında ise durum farklı.
Soğuk Savaş dönemindeki ulusal güvenlik ve prestij endişeleri yerini bilimsel
keşifler için işbirliğine bırakmıştı. Şimdi ise devletlerin gündemi, uzayda var
olmanın getireceği teknolojik üstünlük ve ticari çıkarlar. Bu çerçevede,
devletlerin uzay programlarına ayırdığı bütçeler de son yıllarda giderek
artmakta. Örneğin NASA’nın 22,6 milyar dolar olan 2020 bütçesinin, %12 artışla 2021’de
25,2 milyar dolara çıkarılması teklif edildi. Bu bütçenin yarısının Ay ve Mars
görevleri için harcanacağı ve bu görevlerin önümüzdeki 5 sene içinde 71 milyar
dolara mal olacağı belirtiliyor. 2017’de dünyada uzay programları için harcanan
kamu kaynakları toplamda 80 milyar dolarken, ticari uzay endüstrisinin yüzde
80’ini oluşturan özel sektörün elde ettiği gelir 307 milyar doları buldu.
2040’ta ise 1 trilyon doları aşması öngörülüyor.
Uzay Ajanslarının Bütçeleri |
Uzay ajanslarının güncel bütçelerini
içeren yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi NASA açık ara önde; ABD savunma
bakanlığının da uzay programları için kullandığı yaklaşık 20 milyar dolarlık
bütçesini de eklediğimizde fark çok büyük boyutlara ulaşıyor. Bununla birlikte,
Çin’in kaynaklarını daha verimli bir şekilde kullanabildiği genel olarak kabul
ediliyor.
Ay’da Ne Var?
Artemis programının nihai hedefinin Mars
ve ötesine insanlı görevler olduğunun sıklıkla ifade edildiğini ve bunun
toplumun uzay programlarına olan ilgisini canlandırdığından bahsetmiştim. NASA
2012’de keşif aracı Curiosity’yi Mars yüzeyine indirdi ve bu 900 kiloluk
yürüyen laboratuvar, şu sıralar çok yıpranmış olsa da bize Mars yüzeyi hakkında bilgi
göndermeye devam ediyor. 2018’de indirilen InSight aracı ise sabit bir sondaj
platformu; Mars’ın yer altını araştırıyor. Onların yanına insan göndermeye henüz
çok vakit varken, gözlerimiz başka hedefler üzerine odaklanıyor: Ay’da bizi
nelerin beklediğine bir bakalım.
Ay görevi gerçekleştirme kapasitesine
sahip uzay ajanslarının ve birçok özel şirketin, Ay’ın kaynaklarının
belirlenmesi ve kullanılmasıyla ilgili keşif ve madencilik programları mevcut.
Yörünge araçları, çarpışma sondaları ve robotik yüzey araçları bu kaynakların
bulunması ve değerlerinin anlaşılması için çalışmalar yapıyor.
Uzaydaki meteor, uydu veya gezegen gibi bir
gök cismi araştırılırken, ilk arananların başında su gelir. Eğer keşfi
yapılırsa, tüm keşiflerin anası olacak olan dünya dışı yaşamın oluşması için
gerekli olan ilk bileşenin su olduğu bilinir. Birçok Ay keşif programında
olduğu gibi, Hindistan'ın Chandarayaan-1 uzay aracı da, 2008’de Ay’da suyun
varlığına dair kanıt aradı ve taşıdığı NASA’ya ait olan bir cihaz sayesinde Ay’ın
kutup bölgelerinde yüzeyin altında donmuş halde su olduğuna dair sağlam
bilgiler elde etti.
Ay'ın güney(solda) ve kuzey(sağda) kutbunda, yer altında tespit edilen buz alanları mavi noktalarla işaretlenmiş. NASA |
Ay’da suyun varlığı iki bakımdan
önemliydi: Birincisi, Ay’da kurulması planlanan yerleşimi destekleyecek en
kritik madde su. İkincisi ise, suyun Ay yerleşiminden daha da uzun vadeli
planlarda olan rolü: Sudan, güneş enerjisi kullanılarak, hidroliz yoluyla
hidrojen elde edilmesi ve bunun Mars ve ötesine yapılacak yolculuklar için
yakıt olarak kullanılması.
Apollo görevlerinde, Dünya’ya toplam 382
kg ağırlığında, çeşitli büyüklüklerde Ay taşı ve regolit adı verilen Ay tozu içeren
materyal getirildi. Bu örnekler üzerinde çalışmalar yapan Wisconsin
Üniversitesi bilim insanları, 1986 yılında çok heyecan verici bir bulgu
açıkladılar. Yayınladıkları makalede; regolitin içinde güneş rüzgârları
sayesinde oluşan ve nükleer füzyon reaktörlerinde yakıt olarak kullanılırsa
Dünya’nın yüzlerce yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilecek olan Helyum-3 izotopunun
bulunduğunu öne sürdüler. Bazı kaynaklarda bu iddianın spekülasyondan ibaret
olduğu yazılmasına rağmen otuz yılı aşkın bir zamandır konu üzerinde bilimsel
çalışmalar devam etmekte. Bildiğimiz kadarıyla günümüz teknolojisiyle, gerekli
miktardaki regoliti Dünya’ya taşıma, işleme ve böyle bir enerjiyi etkin ve
güvenli bir şekilde üretme kabiliyetimiz yok. Yine de Helyum-3, uzay ajansları
ve özel şirketlerin araştırma hedeflerinde yer almaya devam ediyor. Günümüz
şartlarında, Helyum-3’ün Ay’da planlanan yerleşim ve hatta uzay araçlarında
yakıt olarak kullanımı için gerekli teknolojileri geliştirmeye odaklanmak daha akla yatkın
olabilir. Ayrıca regolitin 3 boyutlu yazıcılar yardımıyla, inşa edilecek Ay
üslerinde yapı malzemesi olarak kullanımıyla ilgili çalışmalar mevcut.
Ay’da varlığı bilinen demir, titanyum,
alüminyum, silikon, kalsiyum, magnezyum ve nadir elementlerin (17 yüksek
iletken metal) çıkartılması ve ne şekilde değerlendirilebileceğiyle ilgili birçok
çalışma yapılıyor. Bu maddelerin Ay’da mı kullanılması yoksa Dünya’ya mı
getirilmesi konusunda çeşitli fikirler mevcut. Örneğin; ileri teknolojik
cihazların üretiminde kullanılan nadir elementlerin Dünya'daki kaynağı %95
oranında Çin. Bu sebeptendir ki NASA, Ay’dan nadir element getirmekle ciddi
şekilde ilgilendiklerini açıkladı. Tabi ki, demir, alüminyum gibi madenleri
Dünya’ya getirmek ekonomik olmayacaktır.
Ay Kimin?
Zaman ilerledikçe, teknolojinin gelişip
yaygınlaşmasıyla erişilebilirliği artan Ay, yörüngemizdeki bir uydudan çok
Dünya’nın sekizinci kıtası olarak anılmaya başlandı. Bu kıtadaki kaynakların
kimin hakkı olduğu ve nasıl paylaşılacağı günümüzde çok tartışılır hale geldi.
1957’de Sovyetlerin Sputnik’i fırlatmasından
bir sene sonra, uzaydaki faaliyetlerin çığırından çıkabileceği endişesiyle,
Birleşmiş Milletler “Dış Uzayın Barışçıl Kullanımı Komitesi”ni kurdu. Bu komite
uzay alanındaki faaliyetlerin düzenlenmesiyle ilgili yapılacak olan anlaşmaların
yürütülmesinden sorumlu. Bu alanda yapılan en kapsamlı ve bugün itibarıyla 104
üyenin taraf olduğu “Dış Uzay Sözleşmesi”(1967)’nin başlıca maddeleri kısaca şöyle:
- Dış uzayın keşfi ve kullanımı bütün insanlığın yararına olacak şekilde yürütülür.
- Uzay tüm devletlerin keşfine açıktır; hiçbir devlet egemenlik hakkı talep edemez.
- Uzayda silahlar yasaktır.
Günümüzde uzay programı olan devletlerin hukukçuları ve siyasetçileri, bu ve benzeri sözleşmelerin kapsayıcı olmadığı ve birçok açık kapı bıraktığı konusunda hemfikir. Nitekim, Nisan 2020’de ABD başkanı Trump, NASA’nın ve özel şirketlerin Ay ve diğer dünya dışı gök cisimlerindeki kaynakları elde etmeleri ve ticari olarak kullanabilmelerinin önünü açan bir yürütme emri imzaladı. Ardından Mayıs 2020’de NASA, diğer devlet ve özel şirketlerle işbirliğinin ikili antlaşmalarla sağlanabileceğini ifade eden “Artemis Mutabakatı”nı yayınladı. Bu gelişmeler özellikle Rusya ve Çin tarafından tepkiyle karşılandı. Özetle; sanırım artık uzayda geçen tek kural: “Para bulanındır.”
Yıldız Savaşları
Madem uluslararası antlaşmalar uzay
kaynaklarının kullanılması konusunda bağlayıcılıktan uzak, öyleyse devletler
hak iddia ettikleri kaynakları korumak konusunda kendileri harekete geçmek
durumunda. Örneğin; bir Amerikan şirketi Ay’daki bir kraterde madencilik yapıyor.
Derken bir bakıyorlar ki, Çin’in bir robotu yanı başlarında beliriyor ve
kazmaya başlıyor. O krater kimin hakkı? Ve hakları korumak için nasıl önlemler
alınmalı?
1983’te ABD, Soğuk Savaş dönemindeki
rakibi SSCB’nin balistik füzelerini henüz kendi sınırlarına ulaşamadan yok
edebilecek, uzaya yerleştirilen lazer silahlarının planlandığı bir program
açıkladı. Kamuoyunda “Yıldız Savaşları” olarak bilinen bu bilimkurgu proje
hiçbir zaman gerçekleşmese de oldukça heyecan ve korku uyandırmıştı. Günümüzde
ise, ülkeler kendi askeri uydularını korumak için silah sistemleri geliştiriyor.
ABD(1985), Rusya(1985), Çin(2007) ve Hindistan(2019) yörüngedeki uyduları hedef
alan başarılı füze testleri gerçekleştiren ülkeler. Buradaki amaç; bir savaş
durumda, düşman ülkenin istihbarat, iletişim, navigasyon ve füze uyarı
sistemlerini barındıran askeri uydularını etkisiz hale getirebilmek. Japonya da
2020’de aynı amacı taşıyan “Uzay Operasyonları Filosu”nu kurdu. Bu alandaki
asıl önemli atılımı ABD yaptı ve daha önce hava kuvvetlerine bağlı olan uzay birimini yeni bir kuvvet haline getirerek, 2019’da “Birleşik Devletler Uzay Gücü”nü
oluşturdu. Henüz uzayda silahlarını görmesek de, 16 bin personel ve 15 milyar
dolarlık bütçesi ile ne kadar iddialı oldukları açık.
Görünen o ki; Ay ve diğer gök cisimlerindeki kaynakların yarattığı ekonomi, Çin-ABD arasındaki "ticaret savaşları"nda olduğu gibi, devletler arasında yeni çekişmelere sahne olacak. İhtilafların çözülmesinde ne gibi eylemlerde bulunulacağını zaman gösterecek.
The Dark Side of the Moon
SSCB tarafından 4 Ekim 1957'de yörüngeye oturtulan Sputnik-1 uydusuyla başlayan uzay yarışı daha da hızlanarak devam ediyor. İnsanoğlunun elinin uzanabileceği her şey hakkındaki hayalleri ve hırslarından sevgili uydumuz Ay da nasibini alıyor. Hedefimizde artık sadece Dünya kaynakları değil, Güneş Sistemi'ndeki kaynaklar da var.
Pink Floyd'un 1973 tarihli efsane albümünün adı "The Dark Side of the Moon", yani ayın karanlık yüzüdür. Popüler kültürde de Ay'ın göremediğimiz yüzü bu şekilde adlandırılır ve gizemli doğası gereği birçok efsaneye konu olmuştur. Aslında, yörüngemizde ve kendi etrafında senkronize bir şekilde döndüğü için bize göstermediği yüzüne, astronomlar Ay'ın uzak yüzü (far side) adını verirler. Ay'ın her bölgesi aynı oranda güneş ışığı aldığından karanlık yüz diye bir durum da yoktur doğal olarak.
Karanlık yüz, gök cisimlerinin değil insanoğlunun bir özelliğidir.
Murat İstektepe
Mayıs 2020